Diger I.Atilla Sakka Yazilari
Hoş Geldin Ramazan
                                                           
Atilla SAKKA
 
Geçmiş zaman olur ki,cihan değer. Gerçekten öyledir. Geçmiş amanda yaşanmış Ramazanlar da öyledir. Genç kuşaklar için geçmiş zamanın ramazanlarını hayal etmek bile mümkün değildir. O Ramazanların bir başka tadı vardı. Ramazan’ın gelişi bile bir başka türlüydü. Yayın araçlarının yaygın olmadığı bir zamanlar Ramazan’ın geldiği tellallar bağırtılarak duyurulurdu; “Ey ahali duyduk duymadık demeyin. Yarın Ramazan!...” diye.
Ve esasen hemen hemen bütün aileler Ramazan’a çok önceden hazırlanırlardı. Ev hanımları günlerce önceden başlayarak ev temizliği yapardı. Evde kalaylanacak ne kadar bakır kap varsa kalaycıya gider pırıl pırıl olurdu. O zamanlar kalaycılar da diğer esnaf gibi işin hilesine kaçmadığından, yaptıkları kalaylar gelecek Ramazan ayına kadar bozulmazdı.
Ev hanımlarının Ramazan hazırlıklarına paralel olarak aile reisi olan erkeklerde evin Ramazan erzakını alır, taşır hazır ederdi. Bu hazırlıklar arasında yaşlı, hasta ve yoksul komşular da düşünülür temizliklerine yardım edilir onlarında yapılacak işleri yapılır, kapları kalaylatılır ve yoksullara da erzakları sağlanırdı. Ramazan soğuklara rastladığında yoksul, dul veya hasta komşunun sobası kurulur, yoksa yakacağı da sağlanırdı.
Ramazan sofralarının bereketi ve lezzeti de bir başka türlü olurdu. Benim anlattığım yıllar tüm Türkiye’nin yoksul yıllarıydı. Öyle pek ahım şahım zenginler yoktu. Kazançlar az ama helaldi. İnsanları gönlü toktu. Muhtaçlarla ekmeğini aşını paylaşanların sayısı şimdikinden daha çoktu. Sanırım ki o zamanların iftar ve sahur sofralarının tadı da bu nedenle bir başka idi. Çocuklar için bile iftar vaktini beklemek, kandiller yanar yanmaz, top atılır atılmaz iftar sofrasının bereketinden pay almak ayrı bir hazdı.
Ama zaman içinde yaşam koşulları değişti. Sıkıntılar arttı. İnsanlar kendi sorunlarıyla ilgilenmekten başkalarıyla ilgilenmez oldular. Hayat pahalılığı arttıkça bazı insanlarda daha çok kazanma hırsı ağır basıyor. İşte bütün bu olanlar şimdiki Ramazan ayının tadını azaltıyor.
Fakat her şeye rağmen dünya dönüyor. Ramazanlar da yazdan kışa, kıştan yaza dönüyor. Kış ayının müjdecisi olan sonbaharda başlayan bu Ramazan ayında temel gıda maddelerinin çok pahalı olması kutsal ayın tadını kaçırdı.
İşsizlik sonucu her geçen gün artan yoksullar ve fakirler için iktidar ve muhalefet belediyeleri il ve ilçelerde iftar çadırları kuracak. Bu kutsal ayda o çadırların önünde sıraya giren insanların gururunu düşününüz!...
Ramazan ayınız kutlu olsun...

***


30 Ağustos Zaferi   
     
 

Atilla SAKKA
 
          Büyük Zaferin 86. yıldönümünü ulusça büyük heyecan ve sevinçle kutluyoruz. Bugün yalnız bir bayram vesilesi değildir. VATAN ŞEHİTLERİMİZE dualarımızı, gazilerimize minnet duygularımızı, kahraman ordumuza şükranlarımızı sunmak için bir mükemmel fırsattır.
          30 Ağustos tarihe yazılmış zaferlerin en büyüğüdür. Ulusal tarihimizde pek çok zaferler vardır. Fakat bu zafer’in bir başka anlamı vardır. Vatanı, düşman işgali altına alınmış, bugün olduğu gibi etrafı ihanet çemberi ile sarılmış bir ulusun yoktan ordular yaratması tarihte görülmüş müdür?
         Vatan sevgisinden, imanından, istiklal aşkından başka silahı olmayan bir ordunun böyle muhteşem bir zafer kazandığını tarih bir kere daha yazabilmiş midir? Bir ordu ki, karşısında bugün olduğu gibi bütün Avrupa ülkeleri vardır. Bir ordu ki, düşmanının elinde zamanın teknolojisinin üstün silahları vardır. Bir ordu ki, yokluklar içinde vatan kurtaracaktır. Hangi ulusun ordusu bu kadar namüsait koşullar altında savaşmıştır, destan destan zaferler kazanmıştır?
Türk Ordusunu, tarihin geçmiş zamanlarında olduğu gibi zaferlere ulaştıran kuvvet başındaki güvenilir komutan olan Mustafa Kemal, imanı ve üstün vatan sevgisidir. Bu iman ve aşk ile ulusal mücadelemiz zaferlerle sonuçlanmış ve bu zaferlerle Mehmetçiğin adı destanlaşmıştır.
        30 Ağustos, Türk Ordusunun en kötü koşullar içinde vatan ve istikbali uğruna en büyük kahramanlıklar gösterebileceğini bütün dünya ya bir kere daha kanıtladığı gündür.
         26 Ağustos’ta Kocatepe’de Başkumandan GAZİ MUSTAFA KEMAL’den “ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR, İLERİ!...” emrini alan kahraman ordu, düşman ordularını perişan etmiş 30 Ağustos’ta kazanılan büyük zaferi karşısında dize gelmiştir.
        30 Ağustos vatanın kurtuluş müjdesi, CUMHURİYETİN kurtuluş ışığıdır.Türk ordusu bu büyük zaferle ulusuna şehit kanlarıyla yoğrulmuş bir karış toprağın satılmaması koşuluyla hediye etmiştir. Bir vatan ki, sonsuza kadar TÜRK, sonsuza kadar ATATÜRK ilkeleriyle aydınlık..
         Türk ulusu ordusuna şükran ve minnet borçludur. Onun içindir ki, kahraman ordu gözümüzün bebeği, gönlümüzün değeridir. Türk ordusunu yıpratmak, Atatürk’ü yıpratmak vatan hainliğidir.
         30 AĞUSTOS KUTLU OLSUN              
 
***

Aydınlanma ve Bağışlama Gecesi
 
İ.Atilla SAKKA
 
         İslam alimlerinin bildirdiğine göre, Kadir Gecesi’nden sonra en nurlu, en uğurlu ve kutlu sayılan gece, Berat Gecesi’dir. Bu gece ve öncesindeki iki gece boyunca, Yüce Tanrı’ya kullar için dua eden Peygamberimize, tam bir şefaat yetkisinin verildiği gecedir.
          Berat ya da beraat, suçtan kurtulmak, arınmak, suçsuz bulunmak anlamına gelir. Askerlikte ve bazı kurumlarda kahramanlık ve yararlılık göstermiş olanlara verilen “Berat Nişanı” anlamıyla Berat, aynı zamanda iyi, başarılı bir işin sonunda birine verilen ödüllendirme belgesidir ki Sevgili PEYGAMBERİMİZ de bu gecenin sonunda tam bir şefaat yetkisi ile ödüllendirilmiştir. Şaban Ayı’nın 14’ünü, 15’ine bağlayan Berat Gecesi de Sevgili Peygamberimiz için, ödüllendirme; inananlar için de bağışlama, af dileme, birbirlerine iyilik etme ve aydınlanma gecesidir.
         Yüce Tanrı’nın bir yıl içinde olacakları meleklerine bildirdiği gece olan Berat Gecesi, insanların aydınlanma ve muhasebe günüdür. Bütün varlıkların bir senelik işleri, bu gece hükme ve karara bağlanır. “Allah ile aldatanlar” ne olacak bu gece acaba…
        Sevgili Peygamberimiz, bir Hadis’i Şerif’inde, Yüce Tanrı’nın affının sonsuzluğunu şöyle dile getiriyor: “Allah’ın rahmeti, Şaban’ın 15. Gecesi, dünya semasına iner: Allah, bütün insanların, dua edenlerin günahlarını bu gece af ede.”
         Eskiler anımsar. Yıl 1950. Camiye gidenler, ellerinde “Berat Mumu” adı verdikleri mumları da götürürler ve el birliğiyle caminin daha aydınlatılmasına katkıda bulunurlardı. Birlikte edilen dualarla arınmak ve aydınlanmak için...
         Sizler de bu muhasebe ve affedilme gecesini iyi değerlendirin.Bu gece,kendinize ait yaptıklarınızın ve yapacaklarınızın değerlendirmesini yaparken, sevgili Peygamberimizin yaptığı gibi, kendiniz ve aileniz için olduğu kadar tüm inananlar için de dua edin. Bu gece “hep birlikte” “beraat etmek” için dua edelim.
         Allah ile aldatan, çalan çaldıran, satan sattıran, yarattığı kullarını sevindirmeyen, gönlünü almayan bir kulun, edeceği dualar kabul olmayacağı içindir ki; Müslümanların birbirlerine iyilik etmeleri en büyük sevap; sevindirmeleri de gelenektir. Bu mübarek gecede, mutlaka çevrenizdeki insanları, genci-yaşlısı, zengini ve fakiri ile -elinizden geldiği ölçüde- mutlu etmeye çalışın. Çünkü mutluluk da ancak “hep birlikte” yaşandığında “gerçek mutluluk” olur.
        BERAT GECESİNİN NURU HEPİNİZİN ÜZERİNE OLSUN...

****


SANSÜR: 100

LOZAN: 85
İŞÇİ HAKLARI: 45
 
Bugün Türk Basın Özgürlüğünün, Lozan Barış Antlaşmasının ve Demokratik İşçi Haklarının yıldönümleri birlikte kutlanıyor. Bu üç önemli günün bir güne rastlayışı, ATATÜRK’ün çağdaş Türk toplumunun siyasal yönünü belirleyen kurallar arasındaki bağlantıyı vurgulamaktadır.
100. YIL: Gazeteci Agâh Efendi ve Şinasi’nin ülke birliği yaparak yayınladıkları ilk bağımsız Türk Gazetesi Tercüman-ı Ahval 16. yayın yılında ülke çıkarları için zamanın yöneticilerini eleştirdiğinden 1876 da sansürle karşılaştı. 24 Temmuz 1908’de “İstidat rejimine son veren” ikinci Meşrutiyet ilan edildi. Böylece Türk insanı özgürlüğe kavuştu.Basın da siyasal baskılardan kurtulmuş, 32 yıl süren sansür sona ermişti. Bu tarihten sonra resmi sansür olmamıştır.
Özellikle 1980’den sonra basının tekelleşmesi, haberlerin de tekelleşmesi gizli sansür sayılmaz mı? Büyük sermaye sahiplerinin tekellerine aldığı basında,gazeteci, onların isteklerinin dışında haber yazsa bile gazetede yer almaz ve böylece, okuyucular sadece haberlerin bir bölümünü duymak durumundadır. TV kanallarında da aynı durumu görebilirsiniz.
Çok değil basından sansürün kaldırılışının 98. kuruluş yıldönümünde; gazeteci-yazar Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk medyada muhalefeti sansürleyenlere “Siz, Atatürk Cumhuriyeti’ni Talibanlaştırmak için çalışan vicdanı ve aklı virüslü sömürge çocukları mısınız?” Milliyet 26-7-2006. 100.yıla girerken de Yılmaz Özdil, “Soros’tan para alanları, AB’cileri, Washington’cuları, Ali Kemalleri, besleme yalakaları, bir yandan generallerin kıçını, bir yandan tarikatçıların eteğini öpenleri, liboşları. Biliyor insanlar.” Hürriyet 4-7-2006.
Kendilerine ulusal basın diyen İstanbul’da basılıp ülke genelinde dağıtımı olan bu gazetelerin bazıları yargının uyarısına rağmen meslek ilkelerine uymamakta. Bunların karşısında ise Türk ulusunun ve okurların gurur duyduğu güvendiği basın var. Bu basın tüm il ve ilçelerde yayınlanan meslek ilkelerine bağlı yerel gazeteler.
85. YIL: Uluslararası hukuk ilkeleri çerçevesinde bağımsız, özgür, eşit haklara sahip bir devlet olarak tanındığımız 23-Temmuz-1923 Lozan Antlaşması. Bu antlaşma çağımızda geçerliliğini en uzun süre koruyabilmiş bir uluslar arası belgedir. Bu belge, Türk ulusunun bağımsız yaşama belgesidir. Bugünü kutlarken Kurtuluş Savaşının önderi Atatürk’ü kurtuluş savaşının kahraman mücahitlerini ve Lozan Antlaşmasının mimarı İnönü’yü şükranla anıyoruz.
45. YIL: Değerini bilemediğimiz önümüzü aydınlatan 1961 Anayasasının öngördüğü sosyal ve ekonomik haklar 24-Temmuz 1963’te İşçilere tanınmıştır. 1980’den sonra işçi hakları devamlı budanırken işçi sendikaları bir araya gelip işçi örgütlenmesindeki birliği sağlayamadıklarından bugün işçinin elinde elle tutulur bir hakkı yoktur. İşyerlerinde sendikalı işçi olma zorunluluğu bile elde edilememiştir.
Özetleyecek olursak: Lozan Antlaşması Türk Ulusunun bağımsız yaşama azminin belgesidir. 24-Temmuz günü basından sansürün kalktığı ve Anayasanın işçilerimize tanıdığı temel hakların yürürlüğe girdiği gündür. İşçi hakları da, hür basın da, ancak demokratik rejimin hüküm sürdüğü ülkelerde vardır. Demokratik rejimin yok olduğu yerde, işçi haklarından da,basın hürriyetinden de eser kalmaz. Türk basınının tarihi ve talihi Türk demokrasisinin seyrine sıkı sıkıya bağlı olmuştur ve bağlı olacaktır. Özgür ve sorumluluk duygusuna sahip bir basın, bütün hak ve hürriyetlerin garantisidir. Sıhhatli ve demokratik rejim, ancak özgür, namuslu, vicdanlı ve sorumluluk duygusuna sahip bir basınla yaşayabilir.
Özgür sendikacılık da demokratik rejimin ayrılmaz parçasıdır. Yurtsever Türk işçisi, özgür demokratik rejimin, inançlı ve uyanık savunucusudur. Bütün vatandaşlarla birlikte işçiyi de esarete mahkum etmek isteyen batının bilinçli planları karşısında; yurtsever ve hürriyetçi Türk işçisi zorbalığa ve şiddete dayanan sınıf kavgasına değil, yasalara dayanan hak mücadelesine inanır.
1963’te Türk işçilerine tanınan ileri demokratik haklarla ulusumuz gelişmeyi toplumsal adaletten ve özgürlükten ayrı düşünmediğini ülkeye ve çalıştığı işyerlerine sahip çıkarak ortaya koymuştur. Bu ileri haklar Türk işçisinin sorumlu ellerinde, ekonomik kalkınmamıza ve sanayileşmemize hız katmıştır. İşçilere bu haklarla sağlanan güç, köylülere, kamu görevlilerine, esnaf ve sanatkarlara da kurumsal ve yasal düzenlemelerle sağlandığı oranda, demokrasimiz güçlenecek topluma huzur gelecek ve Türkiye daha hızlı sağlıklı gelişecektir.
24 Temmuz’un anlamında bütünleşen üç bayram yüce Türk usluna kutlu olsun.
 

***

Emekliler Günü ve düşündürdükleri
 
İ. Atilla SAKKA
 
Bugün ezan sesi duyabildiğimiz kıymetini bilenler için büyük olan ülkemizin kurucu önderi ATATÜRK’ün 30 Haziran 1927 emekli olduğu gün olduğundan her yıl bugün “Emekliler Günü” ve haftası da “Emekliler Haftası” olarak kutlanıyor. Kutlanıyor dedimse de pek inanmayın, sorunun gerçeğine kimse samimiyetle gitmediği gibi, kutlasalar da “dostlar alış verişte görsün” oldu bittisine dayanıyor.
Temelde emeklilerin, yaşlıların psiko-sosyal yanı ruhsal-toplumsal sorunları başlı başına bir olaydır ve rezilliktir. Türkiye İşçi Emeklileri Derneği açıklamasına göre 8 milyon emeklinin 4 milyon 776 bin 357’si açlık sınırının altında yaşıyor. Her il ve bazı ilçelerde üniversite, fakülte ve meslek yüksek okulları açma yarışı yapılıyor. Şu anda mezun olan gençler iş bulamamaktadır. Bu nedenle her il ve ilçede birer ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinin açılması yerinde olur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik, İŞKUR’un düzenlediği bir toplantıda 8 milyon emekliye yılda 51 milyar YTL aylık ödendiğini açıkladı.500-650 lira ile geçinen emeklilerin hali ve rakamlar hayli düşündürücü.
İzmir limanına her hafta içinde 2 bin yolcu olan bir gemi yanaşır. Bu gemiden; bir eli ayağı olmayan veya yürüyemediğinden akü ile çalışan sakat arabasına binmiş,beli bükülmüş, ama boynunda en ucuzundan 2 milyon lira olan fotoğraf makinesi veya elinde kamerası bulunan yaşlı ve emekliler çıkar.
Bir de İzmir’in Dikili ilçesinde Türklerin artık girip dolaşamadığı limana salı günleri Yunanistan’ın Midilli adasından bir küçük gemi gelir. Bu gemiden çıkan yaşlılar ve emekliler çılgınca alışveriş edip aynı gün dönerler. Limanın yanında ki çay bahçelerinde oturup akşam gurubu gecede Midilli’nin ışıklarını seyreden Dikili’deki emekliler “Denizin dibinde oturuyoruz. Denizden çıkan balığı yiyemiyoruz, İzmir’e gidip bir gece bir otelde kalıp fuarı gezemiyoruz” gibisinden aldıkları aylıkların yetersizliğinden konuştuklarını duyarsınız.
Atatürk, “BİR ULUSUN YAŞLI VATANDAŞLARINA VE EMEKLİLERİNE KARŞI TUTUMU O ULUSUN YAŞAMA KUDRETİNİN EN ÖNEMLİ KISTASIDIR. MAZİDE MUKDEDİRKEN BÜTÜN KUVVETİYLE ÇALIŞMIŞ OLANLARA KARŞI MİNNET HİSSİ DUYMAYAN BİR ULUSUN GELECEĞE GÜVENLE BAKMA HAKKI YOKTUR” diyor.
Bugün Atatürk’ün koltuğunda oturan bir işçi ve emekli çocuğu olduğunu gururla söyleyen Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül’ün ilgililere vereceği emirle Atatürk’ün yukarıdaki özdeyişinin tüm  kurum ve kuruluşların duvarlarına asılmasını sağlamasını bekleriz.
Devlet olarak kişiler olarak emeklilere, yaşlılara karşı “MİNNET” hissi duyma görevini yeterince yerine getirebiliyor muyuz? Ne yazık ki hayır! Sayıları 8 milyon olan emekli ve yaşlıların yüzde kaçı rahatlıkla huzurevlerinde yer buluyor? Hastalıklı,sakat ve travma olanlar için kaç tane rehabilitasyon servisi var? Tüm sendika liderleri bir araya gelip “bizim işçilerimizden kesilen paralarla yapılan hastaneleri elimizden alamazsınız” diyerek direndi mi? İşçiyi örgütleyebildi mi? İş yerlerinde sendikalı olma zorunluluğunu kabul ettirebiliyorlar mı? Emekliler eczane kuyruğundan kurtuldu ama muayene olmak için yine sabahın erken saatinde numara almak için kuyruktan ardından havasız yerlerde beklemekten kurtulamadı. Ameliyat olabilmek için yine aylar sonraya gün alıyorlar.
Sosyal Güvenlik şemsiyesi altında yine huzurlu olamadılar emekli, yaşlı, çalışan ve gençler. Aylık almak için bankalar önündeki kuyruklar daha devam ediyor 30 Haziran 1927’de emekli olan Büyük Önder ATATÜRK’e 150 lira asli maaş üzerinden 123 lira 99 kuruş aylık bağlanır. Daha önce alınan bir kararla emekli aylığı 50 liradan fazla olmayacağı için bunu bilen ve Hz. Osman gibi adil olan Onurlu lider ATATÜRK 50 lira üzerinde kalan miktar 73 lira 99 kuruşun HAZİNEYE verilmesini ister. Bilmem bundan kimler ders alır?
ATATÜRK dönemindeki yasalar, ondan sonraki yasalara ve saygıya güzel bir
 örnek değil mi?

***

Denizcilik Bayramı ve limanlar
 
İ. Atilla SAKKA
 
Samsun, Ordu, Trabzon, Rize, Hopa, Sinop, Ereğli, Yarımca, Tekirdağ, İzmir, Kuşadası, Marmaris, Antalya, Alanya, Mersin, İskenderun ve Galata Limanları satıldı. Devlet limanlarında kutladığımız Denizcilik Bayramını artık sattığımız limanlarda kutlayacağız.
Kurtuluş Savaşından önce sahillerimizde gemi işletmek hakkı yabancıların kapitülasyonlarla elde ettikleri bir imtiyaz halindeydi.Her ülkenin kara sularında gemi işletmek,o ülkenin kendi Ulasal hakkıdır.Böyle olduğu halde,kapitülasyon belası yüzünden biz ağzımızı açamıyorduk.Kurtuluş Savaşından sonra Lozan’da Türkiye’yi borç batağına sürükleyen hasım devletlerle bir masaya oturunca,kapitülasyonlar ilk koşullarımızdan biriydi.Onu kaldırınca KABOTAJ hakkı elimize geçti.Sonradan ayrı bir yasayla bu hak resmileşti. 1 Temmuz 1926 tarih ve 815 sayılı yasanın 1. maddesi şöyle:
“Türkiye sahillerinin bir noktasından diğerine mal ve yolcu alıp nakletmek ve liman içlerinde veya iki liman arasında cer, kılavuzluk ve hangi mahiyette olursa olsun bütün liman hizmetlerini ifa etmek yalnız TÜRK BAYRAĞI’nı taşıyan gemilere münhasırdır.” Böylece Lozan anlaşmasının 10. maddesi ile kabul edilen bu önemli konu, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir yasayla perçinlenerek bütün uluslara ilan edilmişti.
Nice yıllar borç altına sokulduğumuz kısacası çektiğimiz kapitülasyon belasından kurtuluşumuz, Kurtuluş Savaşının ve ulusal mücadelemizin en önemli kazanımıdır.
Bir ülkenin gerçek özgürlüğü, yalnız düşmanları yenmekle olmaz. Ekonomik özgürlüğü de kazanması ile mümkün olur. İşte bunları bilen Büyük Önder ATATÜRK, ekonomik özgürlüğe giden yolun başında kabotaj hakkının elimizde olması gereğini bilen Devlet adamı idi.
Denizlerde özgürlüğümüzü kazandıktan sonra Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bir parçası olan Deniz Kuvvetlerimiz en son çağdaş donanımla gururumuz olup Denizcilikte güçlü bir ticaret filosuna sahibiz.Benim yakından tanıdığım başarılı işadamlarından rahmetli Mustafa Yazıcı’nın oğlu Diler şirketlerin sahibi Recep Yazıcı ile Yaşar Kaptan Çebi’nin genç evlatları Ahmet ve Tayfun kardeşlerin denizcilikteki başarılarını yakından izlerken; AB denizciliğimizdeki Egemenliğimizi yeniden masaya yatırma hazırlığı içinde olduğundan ulusça uyanık olmalıyız ki bugün kutladığımız DENİZCİLİK BAYRAMINI yabancıların ortak veya sahip olduğu limanlarda kutlamayalım!...                                    
 
Sitemize Hosgeldiniz..
 








Türk ve Dünya Tarihinde Yaşanan Olaylar
 

DUYURU PANOSU

---Hosgeldiniz---

Kilis Kent Gazetesi , Herkese Hayirli Bayramlar Diler...
---47 YILDIR Kilis"in ,Kilisli"nin Sesiyiz---

Sitene Ekle

 
TV'de Bugün
 
 
Bugün 31 ziyaretçi (61 klik) kişi burdaydı!
Gazetelinki.com Araba Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol