Mehmet Pekmezci




Kilis Ağzı ve Bir Eleştirinin Otopsisi -1

Mehmet PEKMEZCİ
Saygı duyduğum, kütüphanemin “Kilis” köşesinde Kilis’le ilgili denemeleri bulunan bir derlemeci dostum “İzmir’de Kilis’in Sesi ve ZeytinDalı” dergilerinde yayınlanan Sayın Faruk ELHAN’ın 2004 yılında İstanbul’daki Kilis Vakfı’nca yayınlanan “Kilis Ağzı ve Şiirleri ile Karacaoğlan’ın Kilisliliği” adlı özgün yapıtı üzerine 11 Mayıs 2008 tarihli “Kent” gazetesinin 7. sayfasında “Bir Hasbıhal” başlığıyla bir eleştiri yazmış.
Öncelikle söylemeliyim ki; eleştirilmeyi çok severim. Ama eleştiri eleştiriye benzerse. Beni tanıyan, adresimi bilen dostlarımdan birkaç kişi, gazeteyi adresime ulaştırdılar. Sayın yazarın köşesindeki küçük yazıyı birkaç kez tekrar tekrar okudum. İlk aklıma gelen, köşesinden 24 Kasım 2007 günü geçirmiş olduğum felçten ötürü “Geçmiş olsun” dileğine -geç de olsa-teşekkür etmek oldu. Tanrım dostlarımı korusun.
Sayın yazar aslında benim yazımı değil de yazımın konusu olan sayın Faruk ELHAN’ı ve onun yapıtı olan “Kilis Ağzı ve Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliği” adlı özgün yapıtını eleştiriyor.
Bu eserin İstanbul Kilis Kültür Vakfı’nca 2004 yılında yayınlandığını “Dünyada Kilis” gazetesinde okumuş ve merak etmiştim. Eser hakkında eleştirileri de okumuştum. Ama esere ancak 2 yıl sonra, sayın Nejat Taşkın dostum ve sınıf arkadaşımın Özdere’ye beni ziyarete geldiğinde armağan etmesiyle sahip olabilmiştim. Kendisine sonsuz minnet borçluyum.
Kitabın (sözlüğün) dış ve iç yapısını defalarca inceledim. Boş zaman buldukça eksik olan sözcükleri saptamaya çalıştım. (A) harfinin yarısına bile gelmemiştim ki olması gereken sözcük sayısının 50’yi geçtiğini gördüm. “Garibin göçü gide gide düzelir” savını anımsadım. “6000 sözcüğü derleyen bir kişi, zamanla bunları da anımsar ve gelecek baskılarda ekler” diye yazarını aramadım. Sadece İzmir’de yaşayan Kilislilere tanıtmak amacıyla “İlke Gazetesi”ndeki “Görünüm” adlı kendi köşemde 2007 yılında büyük bir yazı yazdım. Hem yazarı hem yapıtı tanıttım. Yazıyı Nejat TAŞKIN dostuma da gönderdim. Haftalar sonra Sayın Faruk ELIIAN beni arayıp teşekkürlerini sundu. Böylece tanışmış olduk. Halen de şahsen görüşme olanağımız olmadı. Sonra da mektuplarla birbirimizi daha yakından tanıma fırsatı bulduk.
Sayın Şahmaranoğlu; sizinle gençlik yıllarımızdan tanışırız. Bu kitap (sözlük) elime geçmeden kitabın basımının arkasından 18 Kasım 2004 tarihli Kent Gazetesinin 3. sayfasındaki “Sanat-Edebiyat” adlı köşenizde bu yapıt hakkındaki tanımama/eleştiri (!) yazınız o zaman beni hayrete düşürmüş, yazarın kişiliğine saldırınız da beni üzmüştü. Unutmamalı ki yazar yapıtlarıyla birlikte doğar. Bildiğim kadarıyla sözlük yazmak yazarlığın en zor yönüdür. Hatta eskiler “Sözlük yazan kişi çok yaşamaz” derler. Faruk ELHAN bu yapıtına (10) on yılını verdiğini söylüyor. Bu büyük bir azim, büyük bir çaba ve de inanç ürünü demektir. Kilis Kültür Vakfı da bu emeği değerlendirmekle memleketine olağanüstü bir iyilik yapmıştır. Onları kutlamak, alkışlamak gerekir. Ama siz bir kalemde eseri, yazarını ve de vakfı üzüyorsunuz. Olmaz böyle şey!
Sayın yazarın ilk eleştirisine kısa süre sonra Sayın Nejat Taşkın’ın 10 Aralık 2004 tarihli Gaziantep’te yayınlanan “Zafer” Gazetesindeki yanıtını okudum. Öyle bir eleştiriye ancak “Böyle bir yanıt verilebilir” diye düşündüm.
Daha sonra sözlük olan, aynı zamanda Karacaoğlan’ın Kilisliliğini irdeleyen eser hakkında birçok inceleme, eleştiri ve tanıtma yazıları yayınlandı. Ta ki benim ZeytinDalı ve İzmir’de Kilis’in Sesi Dergilerinde yayınlanan yazılarıma kadar.
Aslında bir yapıta, iyi-kötü tüm eleştiriler güzel sonuçlar doğurur. Önemli olan eserin aleyhine yapılan eleştiri de olsa bile, eleştiri terimleri kullanılarak eleştiri adabına uygun yapılırsa, böyle bir eleştiriye can kurban. Böylesi bir eleştiri ses ve nota bilgisine hakim, yetenekli bir sanatçının okuduğu bir müzik parçası kadar okuyucuyu etkiler. Ama müzik bilgisinden yoksun, sesini kullanmasını bilmeyen (sesi güzel bile olsa) birinin türkü ya da şarkı söylemesi kulakları tırmalar, iştahları kapatır, gürültüden başka bir şey sayılmaz. Sayın yazarın eleştirisinde, eleştiri dili değil, bir saldırı, bir karalama, bir yıkım dilidir. Yerinde olsam 1969 yılında Türk Dil Kurumu Dergisi’nin “Eleştiri Özel Sayısını” ve 1 Mart 1971 tarih ve sayı 234 olan “Eleştiri Özel Sayısı-2”yi yeniden okur, eleştiri bilincine varır, sonra da bir yapıtı yeni eleştiri tekniğine uygun bir biçimde dış yapı ve içerik bakımından inceler, eleştirimi kendim yazardım.
Ama inanıyorum ki dostum Şahmaranoğlu bunları okumuş ve de eleştiri tekniğini biliyordur! Kanımca “kırk yıllık dostum” dediği Sayın Nejat Taşkın’a ve eser sahibi Faruk Elhan’a kırgınlığı, kızgınlığı vardır. Aksi halde böylesine önce esere, sonra yazarına, sonra da “İstanbul Kilis Kültür Vakfı”na acımasızca saldırmazdı.
Saygıdeğer okuyucularım; kitabın yayın tarihinden bugüne dek “Kilis Ağzı ve Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliği” hakkında çıkan tüm tanıtım ve eleştirileri derledim. Gözden geçirilmiş ilaveli ikinci baskısının yapılacağını öğrenince sözlüğün ortaya çıkmasına çaba gösteren yazarı Faruk Elhan ve de bu yapıt bizlere olduğu kadar gelecek kuşaklara armağan eden “İstanbul Kilis Kültür Vakfı”nın özverilerine şükran borcumu ödemek için “İlke” Gazetesindeki köşemde “ZeytinDalı” ve “İzmir’de Kilis’in Sesi” dergilerindeki tanıtım yazımı yayınladım.
Yazımı düzenlemeden önce yapıt hakkındaki yirmibeşe varan yazılan, yazarların görüşlerini inceledim. Birçoğunu tanımadığım yazarların orak noktaları büyük bir çaba ve emek mahsulü bir yapıt, azim, inanç, özveri isteyen bir yapıt olduğu, eksikliklerinin bulunduğu ve eksiklerin giderilmesi için Sayın Faruk Elhan’a bilinçli Kilislilerin yardımcı olması gerektiği konusunda hemfikir oldukları yargısına vardım.
Elimdeki yazılar arasında tek ayrıcalık gösteren, bir kıskançlığın, yıkımın, aşağılamanın göstergesi halindeki eleştiri mi? Tanıtım mı? Yazısı olan ve 2004’tekiyle 2008’deki yazılar (birkaç tümcesi değişse de) şablon aynı olan yazılar benim yazımı atlama taşı olarak kullanan “Kent Gazetesinde” “Bir Hasbıhal” başlığıyla yazan dostumun yazısıydı.
Eleştirinin bir dozu vardır sanırım. İnanırım eleştiri bir öte dildir. Ama saygı sınırlarını aşmak değildir. Gelecek yazımızda “Eleştirinin otopsisi” sürecek sanırım.


****

Kilis Ağzı ve Bir Eleştirinin Otopsisi-2
Mehmet PEKMEZCİ
Eleştiriye bakmadan önce bir konuyu ya da yapıtı eleştirirken; yapıt yazarının onurunu, düşünsel yeteneğini, yazın yaşamındaki deneyimini, ustalık derecesini (profesyonel ya da amatör oluşunu) göz önünde bulundurmak gerekir. Konuşma ve de yazma sanatında dili kullanabilmek, düşünceyi dile, dili yazıya aktarırken usumuzda tutmamız gereken birkaç sayı (atasözü) 1968 yılında Türk Dil Kurumunca yayınlanan benim de aralarında bulunduğum on yedi derlemecinin T.D.K.’na gönderdiği “Bölge Ağızlarına göre Türk Atasözleri ve Deyimler” adlı yapıtın I ve II. ciltlerinden aldığım birkaç sayı buraya almakta yarar görüyorum.
1- “Dilim, bana giydirir kilim.”
2- “Bed söz sahibine aittir.”
3- “Dil vardır söyleyeni vezir eder; dil vardır söyleyeni rezil eder.”
4- “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır.”
5- “İyi düşünülmeden ağızdan çıkan bir söz, yazıya aktarılan bir kelime, serseri kurşun gibidir. Kimin kalbini deleceği belli olmaz.”
6- “Dilin kemiği yoktur. Kullanmayı bilmek gerekir.”
7- “Üç düşün bir söyle.”
Bu savların sayısını uzatmak olası ama sayın yazar arkadaşım bunları zaten bilir. Burada Merhum büyük Divan Şairi Neri’nin padişaha yazdığı “Siham-i Kaza” adlı yapıtı, başına gelenlere yol açmış. Dostları şu beyitle onu anmışlardır.
“Gökten nazire indi Neri’nin Siham-i kazasına
Nef’i diliyle uğradı. Hak’kın belasına”
Bu savları sıraladıktan sonra gelelim Sayın Faruk ELHAN’ın “Kilis Ağzı ve Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliği” adlı yapıtının yararına. Bundan birkaç ay önce yazmak istediğim bir yazı konusu içinde “Fakı” sıfatı geçiyordu. Doğruyu bulmak; istediğimi yazmak amacıyla, kitaplığımdaki sözlüklere göz attım. Sırasıyla Türkçe T.D.K 2. baskı Haz. Mehmet Ali AĞAKAY (1953), Osmanlıca-Türkçe Sözlük, Mustafa Nihad ÖZÖN (1955) 1 Baskı, Edebiyat Tenkit Sözlüğü M. Nihad ÖZÖN I. Baskı 1957. Osmanlıca-Türkçe yazışma Sözlüğü Ferit Develioğlu (1964), Yeni Talebe Sözlüğü İbrahim Alaattin GÖVSA (1959, Ansiklopedik sözlükler ve inanç sözlüğü, Orhan HANÇER (1967) diğer küçük sözcükleri yazmıyorum. Bu sözcüklerin hiçbirinde “Fakı” sözcüğünün tam karşılığını bulamadım. Sonunda Faruk ELHAN’ın sözlüğünde buldum. Ama yine tatmin olmadım. İzmir Müftülüğünde vaazlık yapan Doç. Dr. Mehmet Bey’e sordum. Onun da yanıtı Faruk ELHAN’ın sözlüğündeki yanıta yakındı. Bu demektir ki; sizin “Kilis Ağzını Edebiyat ve Bilim dünyasında mahvetti” dediğimiz sözlük bir sözcüğün anlamını verebildiği için, bile olsa önemliydi, küçümsenemezdi. Hz. Ali bile “Bana bir kelime öğretenin kırk yıl kölesi olurum” buyurmamış mıydı? Zira Kilis’te “Fakı” sözcüğü hem isim olarak kullanılır hem de fıkıh ilmi ile ilgilenmiş bilim adamlarına sıfat olarak adlarından önce söylenir. Fakı Mehmet, Fakı Ali, Topalfakı... gibi.
Bu arada Sayın Şahmaranoğlu “İzmir’de Kilis’in Sesi” Dergisinin 3. sayısındaki yazınız çok güzeldi. “Kilis Ağzı ve Belgeleri” keşke daha önceleri yazmış olsaydınız. Bu sözlüğün önsözüne yardımcı olurdunuz.
Tarihi bir süreç içerisinde Osmanlı Hanedanının Kilis Ağzıyla konuştuğunu ileri sürüyorsun. Ama belgeye dayandıramıyorsun. Saraydaki Divanlarda, padişahın emir namelerinde böyle bir yazılı dil ve yazı kullanılmamıştır. Eğer öyle olsaydı Sayın Prof. Dr. İlber ORTAYLI’nın sürekli TV’lerde sunduğu belgesellerde ortaya çıkardı. Osmanlıca bir Esperanto dilidir. Halktan kopuktur. Anadolu Türkçesini Türk Halk Ozanları, düşünürleri, aşıkları yaşatmışlardır.
Eğer saray mensupları Kilis ağzını, Kilis’te konuşulan Türkçeyi konuşmuş olsalardı divan şairlerini sarayda besleyip, keseler dolusu altınlarla ödüllendirirken, birkaç tane de halk şairini sarayda sığındırır, onlara da servetler kazandırırlardı. Yazınızın başlığı “Kilis Ağzı ve Belgeler” ama belge yoktur. Bana kalırsa daha iyi bir araştırma yapılmasına gerek vardır. Osmanlıca, Osmanlıyla birlikte ölmüştür. Ama atalarımızın saray dili olarak yaşamış, sanatçıları sarayın zevkine göre yazmaya, söylemeye yöneltmiştir o kadar. Divan şairleri arasında birkaç sözcük kullanma cesaretini gösteren tek şairde Lale Devri şairi Nedim’dir sanırım.
Bir konuyu kaleme almadan önce o konuyla ilgili tüm belgeleri, karşıt tezleri iyiden iyiye incelemek, sonra konuyu değerlendirmek gerekir sanırım.
Merhum hocam Tarih Prof. Fahrettin KIRZIOĞLU’nun T.D.K. dergisinde Kürtlerin öz be öz Türk olduğuna dair yazıyı okumanızı öneririm.
Sayın Faruk ELHAN’ın özetlediği tarihi akış ve sonuçta, sizin incelemeniz aynı sonuca varıyor.
Şimdi biraz da eleştirinin ne olup-olmadığı konusuna gelelim.
Bence eleştirinin iyisi-kötüsü olmaz. Eleştiri de özdeşlik vardır. Herhangi bir eleştirmen bir yapıtı eleştirirken; kendi kendini de eleştirmiş olur. Ama eleştirilen yapıt, kamu düşüncesinde amacına ermiş bulunur. Örneğin ben sizin 2004’teki eleştirinizi okumamış olsaydım Faruk ELHAN’ın kitabını bu denli merak etmez, elde etmek için pek gayret göstermezdim doğrusu.
“Eleştiri” denince merhum Mustafa Kemal ATATÜRK fotoğraflarının sergilendiği bir sergide bir ayakkabı ustasıyla bir terzinin karşılıklı konuşmaları gelir usuma.
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ünlü bir ressam tarafından yapılan mareşal üniformalı golf pantolonlu, çizmeli haki elbiseli resmini seyreden çizme ustası “Çizmenin topukları şöyle olmalıydı, mahmuzların burası böyle olmalıydı, ışık- gölge oyununa göre şuralar daha parlak olmalı” vs. anlatır dururken; çizmenin bilim noktasından başlayarak pantolonun kıvrımlarına geçince; Terzi, “Dur bakalım efendi! Çizme hakkında konuştun, bir şey demedik. Ama çizmeden yukarı çıkma, oradan ötesini de bize bırak” demiş.
Eleştiri de her şeyden önce eleştirmen kendini okurun yerine koymalıdır sanırım. Yapıtı dış yapı ve içerik yönünden bir sistem içerisinde, kendine özgü bir öte dille incelemelidir. Okuyucusunu aptal, bir değer ölçüsü olmayan kişi yerine koymamalıdır. Yapıtı kökten elinin tersiyle itmemelidir. Olumlu-olumsuz yönlerini sıralamalıdır.
Aslında “Kilis Ağzı ve Belgeler” başlıklı yazınızla, Sayın Faruk ELHAN’ın yapıtının önsözüne yönelik bir eleştiridir bence... Ama sunulan belgeleriniz doyurucu değildir. Yaşlı bir adamın kullandığı “Gelooorum, açooorum” vs. gibi iki-üç sözcük Osmanlı Hanedanının Kilis Ağzı Türkçesini kullandığını söyletemez. Belge de sayılamaz.
Yinelemek gerekirse sizin yıkıcı eleştirinize yazarın, okuyucuların, diğer eleştiri yazanların, kitabın basımında hizmeti geçenlerin kızması, alınmamaları gerekir. Zira büyük bir eleştirmen olan Roland Barthes “Eleştiri Nedir?” başlıklı yazısında; “...Eleştiri hiçbir zaman bir sonuçlar dizisi ya da bir yargılar bütünü değildir. Bir çabadır” demektedir.
Bir yapıt dış yapısı, konusu, örneklemeleri parçaları birleştirerek tümevarım yeteneği ne denli dengeli ve tam olursa olsun, eleştirmen kendi ussal denemelerini ortaya koymak için yapıtta bir tutamak noktası bulur. 0 yapıt hakkında yazacakları eleştirmenin konu hakkında iyi ya da kötü niyetli olup olmamasına bağlıdır. Ama onun eleştirisi bir sonuç ya da yargı dizgesi değildir. Eleştirmenin o yazısı eserin o yazarın ruhsal durumu üzerindeki doğurduğu bir çabadır sadece...
Sayın Hasan Şahmaranoğlu, bir derlemeci, bir şair olabilir. Ama bir eleştirmen değildir. Sayın Faruk ELHAN’ın “Kilis Ağzı ve Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliği” adlı yapıtının iç ve de dış yapı bakımından istenileni vermesi ve de bu eseri, Türk toplumuna kazandırma gayreti gösteren İstanbul’daki Kilis Kültürü Vakfının büyük çabasının ağırlığı altında ezilmişliğinin bir dışa vuruşudur yazdıkları... (Sürecek)
 ****
 
Kilis Ağzı ve Bir Eleştirinin Otopsisi-3
Mehmet PEKMEZCİ
Edebiyat güzel san’atların anasıdır. Tüm güzellikleri içerir. Güzel konuşma, güzel yazı, güzel düşünce, güzel hitabet, güzel eleştiri edebiyatın konusu içerisindedir. Felsefenin, mantığı, giderek fen bilimlerinin de anasıdır edebiyat. Kökü “edeb” tir. Tüm güzel ahlakı, sevgiyi, iyiye güzele ait ne varsa; bu kökün kapsamı içerisindedir.
Bakınız “Joachim Kaiser” eleştiri konusunda ne diyor: “Doğal bir dürtü olarak eleştiri başlıklı yazısında “Eleştirilerimin okurunu genellikle gözümün önünde bulundururum. Ne konuya ilgi göstermesi gerektiğini kanıtlamak amacıyla ilgisiz bir okura, ne de eğitici ve tepeden bakan iyi niyetli bir tavır takınarak ne kadar aptal olduğunu kanıtlamak suretiyle alığın birine hitap ederim. İki tutum da okur arkadaşı küçümsemek anlamına gelir.
Yazar yazısının bir başka bölümünde ise; “Bir kimse aşırılıklara kaçıyor ve boş şeyler mi söylüyor, bir ruh durumundan ötekine beceriksizce, coşkulu bir palyaço gibi mi atlıyor, kendisini ciddiye almaya değmez. Bunlar yalnız zarar verme zevkini doyururlar. Ya anlatılan nesnenin harcanması zevk veriyordur ya da eleştiriyi yazan özne, bu zevkini doyuruyordur.”
Şimdi gelelim “Kilis Ağzı ve Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliğine”. Bu konuda Sayın Faruk ELHAN’ın kendisine armağan ettiği yapıtı alınca yazdığı eleştiri (2004) Sayın Muhlis SALIHOĞLU’nun ZeytinDalı dergisindeki yazısına karşılık yazdığı eleştiri (2004). Benim ZeytinDalı, İzmir’de Kilis’in Sesi Dergisinde ve İlke Gazetesindeki yazılarıma ve İzmir’de Kilis’in Sesi Dergisindeki “Kilis Ağzı ve Belgeler” adlı yazınıza hemen hemen dört yazıda da tema aynıdır. Yıkım, aşağılama, hakaret hep. Eleştiri değildir bunlar.
Sayın Faruk ELHAN’ı ne zaman ve nasıl tanıdığımı önceki bölümlerde anlatmıştım. Kitabın bana gelişini de yazmıştım. Onun bir fotoğraf sanatçısı ve ressam olduğunu da kendisinden telefondaki söyleşilerimizde öğrenmiş oldum. Ama ne iş yaparsa yapsın, nasıl yaşarsa yaşasın benim nazarımda Faruk ELHAN “Kilis Ağzı ve Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliği” adlı yapıtıyla doğdu. Tıpkı Merhum Halide Edip Adıvar’ın “Sinekli Bakkal”la, Yaşar Kemal’in “İnce Memet”le, Mustafa NIHAD ÖZÖN’ün “Osmanlıca- Türkçe Sözlük” ile vs. doğdukları gibi.
Bir edibe yakışırcasına size ithafında da görüşünüz ve yeni sözcükler beklediğini, ilaveler yapmanın dilediğini bir kardeşlik içtenliğiyle yazmış, kutlarım.
Ziya Paşa Terkib-i Bend’inin bir beytinde;
“Ayinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz                             
Şahsın görünür rütbe-i akl-ı eserinde” der
Faruk ELHAN’ın aynası İstanbul Kültürü Vakfı’nın üstün gayretiyle ortaya koyduğu eserdir. Size de bu eser basılır basılmaz ithaf yazısı ve de değerli imzasıyla hediye etmiştir. Faruk ELHAN’ın sunduğu aynayı elinize alıp baktığınızda kendi ruh halinizi görmüşsünüz sanki. Acı verici, yıkıcı, içinden çıkılamayan dört bilinmeyenli bir denklemle karşı karşıya kalmışsınız. Joahim Kaiser’in 2 nolu dediği hale bürünmüşsünüz. Yapıta zarar verme, harcama zevkinizi tatmin yoluna gitmişsiniz.
Yazının ikinci paragrafında (iki eleştirinizde de) “Bu kitabı eline alıp; okumadan, içeriğini bilmeden övgüler yağdıran bazı arkadaşlar!...” diyorsunuz...
“Benim gördüğüm yanlışları görmeyen bazı aydın kişiler kitabı okumadıkları halde övgüler yağdırdılar???” gibi ağır hakaretler dolu ifadelerle kitap (sözlük) hakkında yazanları suçluyorsunuz.
Bu yapıtı eline alıp dış yapı ve içerik yönünden incelemeden bilinçli bir aydın esere övgü yağdırmaz. Bu belgisiz ifadenizle kimi ya da kimleri kastettiğinizi açıklamak zorundasınız sanırım. Aydın kişi eseri alır, inceler, eksik ve yanlışları görür yazısını planlayıp yazar. Ama yanlışları, eksikleri zaman içerisinde saptar, yazara gönderir, sonraki baskılara eklenmesini sağlar. Yazarın görevi böyle arkadaşlara kitabın önsözünde teşekkürlerini sunmaktır. Elbette bu yanlış ve eksikleri kitap çıkar-çıkmaz almaz. T.D.K.’nun Türkçe sözlüğü, ilk baskısında 40.000 (kırk bin) kelimeydi. Ama şimdi 150.000’i geçti sanırım (son baskıya bakmadım).
“Bazı aydın arkadaşlar, kitabı okumadan, yanlışları görmeden övgüler yağdırdılar...” ifadesiyle okuyan, inceleyen, düşünce süzgecinden geçirerek yazan aydın kişilere iftira ederseniz, sizin dilediğiniz yönde yazmayan, incitmeden eleştiren kişiler elbette size kızacak, sizden uzaklaşacak, sorduklarınıza yanıt vermeye değmez adam olarak niteleyeceklerdir sizi. Eleştiri bir san’at dalıdır. “Al eline kalemi, yaz usuna geleni” demek değildir. Şiir, roman, öykü vs. san’at dallarında olduğu gibi eleştirinin de değişmez terimleri, betimlemeleri, kurguları, biçimleri vardır. 17-18. yy. klasik eleştiri 19. yüzyılda yerini yeni eleştiriye bırakmıştır. Ustaları izlemek gerek.
Sayın köşe yazarı aslında sözlüğü derinlemesine incelemeden, kabataslak kitabı alıp G, K, F harflerine üstünkörü bir göz atmış, kırsal kesimdeki konuşmaları bilmediği ya da kentin dış mahallelerindeki kerpiç gecekondulardaki insanların konuşmalarına tanık olmamıştır. Kitabın önsözündeki ifadeye dikkatli bakmamış. Kapak kompozisyonuna dikkat etmemiştir.
Eğer bunlara iyi niyetle Faruk ELHAN’ın içtenlikli yazdığı “Kardeşlik” duygularıyla kitaba baksaydı, kapaktaki fotoğrafların ne demek istediğini anlar, boyutlardaki değişik biçim tanının okuyucuyu etkileme gücünü görür. Önsöz bölümündeki ne denli içtenlikli, aydınlardan eli kalem tutan hemşerilerinden nasıl yardım beklediğini alçak gönüllülüğünü alkışlardı. Sonra da ikinci baskıda yer alması için yanlışları, eksikleri not etmeye başlardı.
“Kilis Ağzı ve Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliği” sözlüğü “Mustafa Nihat ÖZÖN’ün Osmanlıca-Türkçe sözlüğü ile Edebiyat-Tenkit” sözlüklerinin birleşmiş halini anımsattı bana. Sözlüğü düzenlerken; Kilis Ağzında kullanılan sözcüklerin çokluğu, yazanın dikkatini çekmiş olacak ki, ayrıca Musabeyli ilçemizin Kızılkent köyünde 2003 yılında “Musabeyliler Kültür ve Dayanışma Şenlikleri” de dikkate değer olunca 300 kadar kıtasını inceleyerek; Kilis yöresinde doğmuş olabileceği ve Kilis Ağzını kullandığı savını ileri sürmüştür. Ama kesin yargıya da varmamıştır. Aslında on yıl çabalamış, sözcükler üzerine konan işaretlerin listesini çıkarmış, sunmuş. Diğer yandan sözcüklerin hangi dilden geldiğini, Kilis ağzında nasıl söylendiğini işaret etmiş, yer yer ansiklopedik bilgiler aktarmış. Kötü mü etmiş? Ayrıca diğer sözcüklerdeki tüm gerekenleri kullanmıştır. Üstelik 6000 sözcük ve 300 kıta şiiri içeren bir yapıtı ortaya çıkarmış.
***
 
Kilis Ağzı ve Bir Eleştirinin Otopsisi-4
Mehmet PEKMEZCI
Şimdi ikinci baskı da 700 kadar sözcük daha eklemiş. Bu sözlük 15 — 20 yıl sonra tahminen 30-40 bin sözcüğü bulacak Kilis’in gelecek kuşakları böyle bir yapıtla övünç duyacaklardır. Tıpkı Gazianteplilerin merhum Ömer Asım AKSOY’la kıvanç duydukları gibi.
Sayın Nejat TAŞKIN’ın 10 Kasım 2004 tarihli Gaziantep’te çıkan “Zafer Gazetesi”ndeki yazısında siz “Kitap basılmadan önce bir kere de ben okusaydım” demişsiniz. Sayın Şahmaranoğlu, siz okusaydınız ne değişirdi acaba? Basılmadan önce incelenmek üzere verdiğim “Kocaeli” adlı yapıtımı üç hafta içinde kopya edip, ufak değişikliklerle kitap olarak yarışmaya katılan iki sahtekârı önceden aldığım ve Bakanlığa sunduğum ihbarla zor durdurmuş ve yarışma dışı bıraktırmıştım. (Elbette sizin böyle bir şey yapacağınızı düşünemem) Ama yazarın vermemesinde de çok haklı bir nedeni olsa gerekir. Acaba bu nedenle mi kızgınsınız?
18 ekim 2004 tarihli “Kent Gazetesi”ndeki yazınızda “... Bu arkadaşlar bu kitabı (sözlüğü) okumamışlar, tetkik etmemişler, eğer etse idiler, ne kadar yanlış, NE KADAR İLMİ DÜZEYİ DÜŞÜK olduğunu görürlerdi” demişsiniz.
31 Mayıs 2008 tarihli “Kent Gazetesi”ndeki yazınızda ise, az değişik bir ifadeyle eser için “Benim gördüğüm yanlışlar KİLİSLİLERİ EDEBİYAT VE BİLİM DÜNYASINDA REZİL ETTİ” biçiminde kullanmışsınız.
Öncelikle sormak gerekir; siz edebiyat ilminin hangi dalında uzmansınız? İlmi düzeyde “düşük” olduğu yargısına nasıl varıyorsunuz? Hangi bilim komisyonu bu konuda sizin yargınıza varmış ve böyle bir rapor düzenlemiş ki siz bu ifadeyi cesaretle kullanabiliyorsunuz?
Diğer ifadenize gelince kitaptaki hangi sözcükler ne denli çirkin ve ayıp ki Kilislileri rezil etmiş? Bilim dünyasından kaç bilim adamı bu sözlük için bilimsel inceleme yazmış ki; Faruk ELHAN ve yapıtı rezil etsin? Sayın Faruk ELHAN bilim adamı değildir. Derlemiş, çabalamış bir güzel, güzel olduğu kadar da dikkate değer bir kitap yapıp ortaya koymuş. Kilis’e ve Kilislilere onur kazandırmıştır. Yapıt kendine özgüdür ve edebiyat dünyasında da kendine özgü yerini alacaktır.
Sayın Şahmaranoğlu siz ise; kitap ve yazarı için kullandığınız yukarıdaki ifadelerinizde kullandığınız ACI, YIKICI, ONUR ZEDELEYİCİ ifadelerinizin ağırlığı altında, utancının verdiği vicdan azabıyla ömür boyu kıvranacaksınız sanırım. Ne diyor Yunus Emre; “İlim ilim demektir / İlim kendini bilmektir / Sen kendini bilmez isen / Ya ilim ne demektir.”
“Eleştirel Bakış”ın yazarı yazısının son paragrafında şöyle der: “Şunu yalnız eleştiri için değil, her bulgu girişimi için söylemek yerinde olur. - Sana bakılmasını istiyorsan, önce sen bak.”
Aziz dostum. İyi bak. İyiye bak. Güzele bak. Güzel düşün. “Cafer Kalem Karalama”. İyi incele, sağlam yaz, eğri otur ama doğru konuş. Kamuyu yanıltma.
Sayın Şahmaranoğlu; 2004 ve 2008 tarihlerinde köşenizde aktardığınız bilgiler, Sayın Faruk ELHAN’ın düzenlediği, İstanbul Kilis Kültür Vakfı’nın büyük özveride bulunarak bastırdığı kitap hakkında bir eleştiri ya da tanıtım yazısı değil bir karalama, kıskançlık ve de hizmeti geçenlere hakaret yazısıdır.
Bununla da yetinmemiş yazarın kaynaktan nereden aldığıyla, nasıl elde ettiğiyle de alay ediyorsunuz. Daha ileri giderek yazarın nereden, nasıl emekli oluşuyla da küçümser bir eda ile alay edip; yazan küçümsüyorsunuz. Size saygı ve kardeşlik duygusuyla yaklaşan bir emekçiye yaklaşımınız hiç de yakışmıyor doğrusu.
Aslında en güzel eleştiriyi yazan Sayın Muhlis SALİHOĞLU’nun yazısına verdiğiniz yanıt da hiç iç açıcı değil.
Sayın Şahmaranoğlu; siz Faruk ELHAN’ı hiç tanımamış, hakkında yayınlananları okumamış, sadece bir fotoğraf sanatçısı olarak kalmış belleğinizde. Şimdi şu yazılan bir okuyun ve Faruk ELHAN’ın kim ve nasıl bir yetenek olduğunu görünüz.
04 Mart 2005 tarihli İstanbul’da çıkan “Gerçek Hayat Dergisinden (Haftalık Dergi) Kültür-Sanat” bölümünden aldığım bir bölüm; “Kilis Ağzı ve Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliği” başlığıyla. “Batılı entelektüellere koşuyoruz. Frankfurt Okulu ne diyor, Egzistansiyalistler ne yazmış. Baudelaire Charles ne yazmış, Baudelaire’in tezleri neler, Eagleton’ın Kuramında neler var, Botton’un yeni kitabı nasıl?
Olabilir tabii. Fakat uzun zamandır unuttuk ki, Anadolu’da Cennet gibi hazinelerle dolu bir Kültür dünyası var. Aslan gibi, yiğit, şaşırtıcı entelektüeller harıl harıl çalışıyor. FARUK ELHAN onlardan biridir.
71 yaşında Kilis Ağzı, Elhan’ın ilk kitabı. Elhan, hem kelimelerin Kilis Ağzında aldığı şekli, hem Kilis Ağzına mahsus kelimeleri derlemiş, hem de Karacaoğlan’ın şiirlerinden yola çıkarak Türk şiirinin bu büyük zirvesinin Kilisli olduğu tezini örneklerle destekleyerek; öne sürmüş. Son derece ilginç, cazip, sıcak, samimi ve de büyük bir emeğin ürünü olan bu ve benzeri eserlere dört elle sarılmalıyız. Halkımızın gönlünde, dilinde, hayatında, tarihinde yer almış şiirlerin, destanların, türkülerin, masalların izini sürmeliyiz. Faruk ELHAN gibi sebatkâr ve donatımlı entelektüellerin çabalarını anlamak, onları yıllar yılı bir meseleye odaklayan etkeni kavramak zorundayız. İşte Faruk ELHAN, Karacaoğlan’ı hemşerisi ilan ediyor ve binlerce kelimeyi de delil gösteriyor! Buyurun bakalım.”
Yine Ankara’da yayınlanan bir dergide ise, Faruk ELHAN’ın başka bir yönü tanıtılıyor. Büyük boy bir fotoğraf yanında “Taşlan Konuşturan Adam” başlığı altında uzun bir yazı. Eylül 2001 yılında yayınlanmış. Alt başlıkta; Faruk ELHAN 67 yaşında bir emekli. Güzel-çirkin demeden taşları topluyor. Topladığı taşlarla insan vücutları oluşturuyor. İsteği 20 yıllık emeğiyle sergi açmaktır.
 
 ***

Kilis Ağzı ve Bir Eleştirinin Otopsisi-5
Mehmet PEKMEZCİ
10 Kasım 1986 tarihinde TBMM KÜLTÜR ve SANAT Başkanlığı tarafından İkinci Büyük Millet Meclisinde (şimdi müze) “ATATÜRK ve TÜRKİYE” konulu birçok dilde yayınlanmış 30.000 (otuz bin) adet kitap, dergi, harita ve gazeteden oluşan koleksiyonunun sergilemiştir. Sergi TRT tarafından haber olarak verildiği gibi birçok yayın organlarında yayınlanmıştır. Ayrıca Kilis “HALAY” dergisinin kasım ayından sonra çıkan sayısında neşredilmiştir. Bu eserler şimdi Milli Kütüphanededir. Bu kitapların Kilis ile ilgili olanları ayrı bir köşede sergilenmiştir. Bunların da şimdi kendi kitaplığında olduğunu söylemektedir.
Şimdi “Benim gördüğüm yanlışları görmeden, kitabı (sözlüğü) incelemeden yazan bazı arkadaşlar eline sağlık usta diye alkışlamışlar” dediğin bilinçli, okumaksızın, incelemeden kalem oynatmayan, hakaret ettiğin şu yazarlara bakalım;
1- İlk duyuru yazısı 03 Aralık 2003 Gaziantep’te çıkan Zafer Gazetesi yazan Nejat TAŞKIN.
2- 11 Mart 2004’te Eyfel Otelinde tanıtım. Haber olarak “Dünyada Kilis.”
3- Mehmet Kerim PEKMEZOĞLU “Dünyada Kilis” sayı 98 Tarih 2004.
4- 5 Nisan 2004 Nejat Taşkın “Zafer Gazetesi”.
5- 18 Kasım 2004 Hasan ŞAIIMARANOĞLIJ “Kent Gazetesi” Kilis (acı, yıkıcı eleştiri).
6- 18 Aralık 2004 Nejat TAŞKIN “Zafer Gazetesi” (Hasan
ŞAHMARANOĞLU’nun yazısına yanıt).
7- Gerçek Hayat Dergisi (Haftalık Dergi) İstanbul 04 Mart 2005.
8- 10 Nisan 2004 Kent Gazetesi-Kilis, haber İstanbul Kilis Vakfı’nın Kültür Hizmetleri.
9- 10 Haziran 2004 Dr. İsa KAYACAN “Ankara Mektupları” Kent Gazetesi-Kilis.
10- 15 Aralık 2004 Olay Gazetesi-Gaziantep.
11- Muhlis SALIHOĞLU “ZeytinDalı Dergisi” Sayı 36 “En güzel eleştiri”
12- 08 Kasım 2004 Mehmet NACAR “Kent Gazetesi”.
13- Temmuz-Ağustos-2004 sayısı “Dünyada Kilis”.
14- 15 Mart 2005 “Zafer Gazetesi” Gaziantep, Fevzi GÖNENÇ.
15- Şevket AYÇİN “Türkçemiz” Dünyada Kilis, sayı-117-2007.
16- Yerel Dergi-Ankara “Taşlara Can Veren Adam” Faruk ELHAN-2001.
17- 15 Şubat 2007 “İlke Gazetesi” Mehmet PEKMEZCI, Menderes-İzmir.
18- Mehmet PEKMEZCI “ZeytinDalı Dergisi” Kilis, Sayı-49-2008.
19- Mehmet PEKMEZCİ “İzmir’de Kilis’in Sesi” Sayı-4-2008.
20- 31 Mayıs 2008 Hasan ŞAHMARAN, “Kent Gazetesi” Kilis “Bir Hasbıhal” (yıkıcı, hakaret dolu bir eleştiri).
21- 25 Aralık 2004 Hüseyin TOPRAK “Olay Gazetesi”, Gaziantep
22- Ayrıca ZeytinDalı Dergisi’nin 43-44—46 sayılarında da Faruk ELHAN’dan söz edilmektedir. Daha da edilecektir sanırım.
23- Tarihini unuttuğum ve Hasan ŞAHMARANOĞLU’nun Sayın Muhlis SALİHOĞLU’na saygı sınırlarını aşan bir eleştirisi daha var Kent Gazetesi’nde...
24- Ökkeş Aslantaş “Kent Gazetesi” (tarihini hatırlayamadım)
25- Mehmet Mısırlıoğlu. İnşaat Mühendisi. (www.Musabeyli.net)
Şimdi bu tarih, sayı, adres verdiğim tüm yazıları alıp tekrar okuyunuz Sayın Hasan ŞAHMARANOĞLU. Bunlar benim arşivimde olan ve inceleyip; sonra da yazımı yazmama neden olan yazılar. Daha arayacak olursak bu yazıların yani Faruk ELHAN ve “Kilis Ağzı ve Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliği” adlı yapıtı hakkında olumlu yazı sayısının yüzleri bulacağını tahmin ediyorum.
Bu demektir ki; eser kendinden gereği kadar söz ettirmiş, kamu düşüncesinde olumlu not almıştır. Sizin gibi eseri iyi incelemeden, elinin tersiyle iten kimse yok.
Özgün eser yazmak, çaba, zaman, dikkat, sabır, direnç, inanç, güç ister. Pişmiş yemekleri masaya dizerek sofra hazırlamak kolay. Ama leziz, damak tadı veren yemekleri hazırlamak çok zordur herhalde.
Kilis Ağzı konusuna değinelim birazda.
Sayın Hasan ŞAHMARANOĞLU günümüze dek Kilis Ağzı ve Kilis’te konuşulan Türkçeyle merhum Necip Asım YAZIKSIZ, Kilisli Muallim Rıfat BİLGE, Avni KEÇİK ve Allah selamet versin Ali Ertuğrul GÜRTEKİN dışında hiçbir Kilisli dil bilimci ve de bir bilim adamı gereği kadar ilgilenmemiştir. 1970’li yıllarda İstanbul Edebiyat Fakültesi (Akşam Üniversitesine) devam ettiğimde merhum Prof. Faruk Kadri TİMURTAŞ hocamla iki eğitimci, iki hemşire bazen de öğretmen-öğrenci olarak buluşur, sohbet ederdik. “Emekli Muallimler” Dergisini çıkartırdı o zamanlar...
Bir sohbetimizde Sayın Halil İBAN’ dan söz açıldı. Sayın Halil İBAN ağabeyimizin bitirme tezi olarak “Kilis Ağzı”nı incelediğini söylemişti. Hatta asistanı olmak istediğini de eklemişti. Tabii ki doğrusunu henüz yaşayan, yazılarını okuduğumuz Sayın Halil İBAN bilir.
Sayın Faruk ELHAN’ın kaynakları kimden, hangi yollardan aldığı önemli değildir. Önemli olan sağlam ve sağlıklı kaynaklara inebilmiş olmasıdır. Alaylı bir biçimde sözünü ettiğiniz dil (Fransızca) bilmesine, Filoloji’den mezun olması da gerekli değildir. Sayın Elhan bulmuş, yazmış, kapağının fotokopisini de eklemiş. Bilinçli bir okur için bu kadarı yeter sanırım. Bu konuda sizin bilgiçlik taslayarak başkasını aşağılamaya, hakaret etmeye hakkınız da yoktur sanırım.
 
****

Kilis Ağzı ve Bir Eleştirinin Otopsisi-6
Mehmet PEKMEZCİ
Bir de “Sayıştay Başkanlığından” ibaresine takılmışsınız. Atay ediyorsunuz. Bilmiyorsanız bana yazdığı kadarıyla söyleyeyim de öğrenin. Sayın Faruk ELHAN “Sayıştay Başkanlığı Bilgi İşlem Merkezi Kısım Amir Yardımcılığı” görevinden 1981 yılında emekli olmuştur.
Karacaoğlan’ın Kilisliliği konusuna gelince; haklı olarak geniş ve inançlı bir çabayla 300 kıta şiiri seçmiş bir sayı ispata çalışmış. Musabeyli’de yapılan Kültür ve Dayanışma şenliklerini de delil olarak göstermiştir. Musabeyli’ye Belediye Başkanımız merhum Ekrem Çetin ve Gazeteci sayın Ahmet Barutçu ile beraber gitmişlerdir. Karacaoğlan’a daha fazla yer verilmesi ve Karacaoğlan hakkında araştırma yapan yazar ve araştırmacıların şenliğe katılımının sağlanması Kilis ve Kilisli açısından önemlidir diyerek gelecek kuşak araştırmacılarına da bir yol göstermiştir. Kötü mü etmiş. Sayın Elhan sizin gibi sürekli Kilis’te kalmıyor. Bu konuyu siz araştırıp yazsaydınız.
Bu konuda şunu da eklemem gerekli; 1956-1957 yıllarında Kilis’te İlkokul öğretmenliği yaptığım yıllarda Merhum Nuri GÜNAL’ın çıkardığı gazete de Kilis çevresinden derlediğim folklorel verileri yayınlıyordum.
O yıllarda Merhum Yaşar ALLÜŞ (Karcı) Karacaoğlan’ın Kilisli olduğunu belirten iki kıtalık verdiği şiir (Koşma parçası) halen arşivimdedir. Ona da üniversitedeyken bir hocası yazdırmış.
Gelelim asıl önemli yönüne “Karacaoğlan’ın Kilisliliği” savı, sayın Faruk ELHAN’ın bilim literatürüne geçmesini sağlamıştır. Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU tarafından yapılan 1030 sayfalık büyük boy düzenlenmiş çok geniş bir araştırma “KARACAOĞLAN” adlı yapıtında, “KİLİS AĞZI ve ŞİİRLERİYLE KARACAOĞLAN’IN KİLİSLİLİĞİ” kitabına da yer vererek önemsemiştir. “Karacaoğlan Üzerine Yapılan Çalışmaların Bibliyografyası” Kitaplar Bölümünde de göstermiştir. (Buraya, Karacaoğlan ile ilgili önemli ve ilgi çekici kitaplar ile bu çalışmanın hazırlanması sırasında yararlanılan eserler alınmıştır; küçük hacimli kitaplar ise alınmamıştır.) Eser Erek Ofset basımıdır. 1. baskı 2004-Ankara.
Ne dersiniz Sayın ŞAHMARANOĞLU, Faruk ELHAN boşuna mı çabalamış? Saygıdeğer İstanbul Kilis Kültür Derneği Yönetimi üyeleri boşa mı emek harcamış? Nejat TAŞKIN hoşuna mı koşuşturmuş acaba? Turizmci sayın Mehmet Zelzele hemşerilerini, dostlarını ve vakıf üyelerini davet ederek otelinde bir kokteylle boşuna mı bu kitabı tanıtmıştır?
Şu Kilis Medreselerinde okutulan ve Klasik Mantık’tan Modern Mantığa geçişin ilk eserlerinden biri olduğu belirtilen kitap konusunu pek anlamamışsınız Sayın Şahmaranoğlu.
Ben yazılarımda birden çok kitaptan söz etmedim. Aslı Sayın Faruk ELHAN’ da bulunan bir mantık kitabından söz ettim. Adı geçen kitapta beş risale var dedim. Bu risalelerin bir Farsça, dördü Arapça olarak elle yazılmış, okunması ve Türkçeleşmesi de çok zordur diye yazdım.
Siz kalkmış Çalık Camii’nde adamın biri tarafından çoğaltmış, Arap Mimlerince yazılmış vs. belgisiz, kaynaksız, isimsiz palavralarla bilgiçlik taslıyorsunuz. Bilim dünyası onu da değerlendirir sanırım.
İstanbul Kilis Kültür Vakfı’na gelince; Kilis Üniversitesi’nin kuruluşuna imza atan ve ilk temel taşlarını koyan bu vakfın en büyük hizmetlerinden biri de “Kilis Ağzı ve Karacaoğlan’ın Kilisliliği”dir sanırım. Tüm yönetim kadrosunu (Berber Yaşar namıyla tanınan) Sayın Yaşar AKTÜRK’ün şahsında kutlar, saygı ve sevgilerimi sunarım. Bu eser onların adını belki de yüzyıllar yaşatacaktır.
Sayın Şahmaranoğlu; vakfa leke sürme hakkına sahip değilsiniz. Bu kadarı da yeter sanırım. Bir daha beni atlama taşı yapma. Saygılar...
Sevgili Şahmaranoğlu. Beni yazarlığa iten merhum büyük Tıp bilim adamı Kilis’te yıllarca göz doktoru olarak çalışan araştırmacı Dr. Ziya OYKUT’tur.
Araştırmacı olmamı istemişti. Bana ilk armağan ettiği eser ise Ömer Rıza DOĞRUL’un iki ciltlik Kur’an Tefsiri’dir. Karnebi Köyü İlkokulu Öğretmeniydim. “İyi incele” demişti. Defalarca hem Arapçasını, hem Türkçe Tefsiri’ni okudum.
Kur’an’ın “Elif-Lam-Mam” suresinde der ki Tanrı: “Bir insan bildiklerini kendinden sonra geleceklere öğretmeden ölecek olursa; Cehennem azabıyla cezalandırılır.”
Kanımca Faruk ELHAN da bu ayetin emrini yerine getirmiştir. Bu eseriyle, yanlışlar, eksikler, gelecek baskılarda giderilecektir elbette.
İstanbul Kilis Kültür Vakfı’nın değerli yönetim kurulu üyeleri de bu eserin basımına ve yayılmasına yönelik çabalarıyla onlarda Yüce Tanrı’nın bu ayetindeki emrini yerine getirmişlerdir. Büyük hayırlı iş yapmışlardır. Bu eserin ortaya çıkmasına çaba harcayan tüm gayretkeşleri kutlamak, onların önünde saygıyla eğilmek herkes için bir insanlık borcudur sanırım.
Sanırım kitabın ikinci baskısı yapıldıktan sonra da bir yazı yazarsın. Gelecek yazısında yararı olur düşüncesiyle büyük usta eleştirmen Sayın Emin ÖZDEMİR’in “Eleştiri Dilimiz” başlıklı bir yazısından kısa bir bölümü buraya almakta yararı olur sanıyorum:
“Yalın bir tanımla eleştiri, bir sanat ya da edebiyat yapıtını bütün boyutlarıyla inceleyip, değerlendirmek yazılan yazı demektir. Sanatçının yaratısını açıklama, ona değer biçmedir. Bu bakımdan yazınsal türler içinde ayrı bir özelliği vardır eleştiri dilinin. Çünkü her yargılama ve değerlendirme belirli takım ölçüleri gerektirir.
Eleştiri dilinde terimler, kavramlar, tanımlar olarak belirlenir. Bu ölçüler daha doğrusu eleştirinin zorunlu bir gereksinimidir bu. Şunun içindir ki, bir yapıtın yazı ve kurgu değerini saptarken, bunları belli ölçülerin bağlamı içinde de almak zorundadır eleştirmen. Terimlerde bu ölçülerin dildeki karşılıklarıdır. Eleştirilen yapıtın başarılı ya da başarısız yanları terimlerle adlandırılmadan verilirse, söylenenler çoğu kez inandırıcı olmaz. Eleştirmen sanatçıyla da okuyucuyla da açık seçik bir iletişim kuramaz. İşte eleştiri dilinin terimsel özelliği buradan gelmektedir...”
KAYNAKLAR
1- “Kilis Ağzı ve Şiirleriyle Karacaoğlan’ın Kilisliliği” Faruk ELHAN İstanbul Kültür Vakfı Eserleri No-3, 2004.
2- İstanbul Türk Dili Eleştiri Özel Sayısı-II Sayı 229-234.
3- Basında çıkan haber, tanıtım ve eleştiriler.
4- Karacaoğlan Prof. Dr. Saim SAKAOĞLU 2008.
5- ZeytinDalı Dergisi Sayı 36-43-44-46-49-Kilis.
6- Kent Gazetesi-Kilis.
7- Zafer Gazetesi-Gaziantep.
8- Olay Gazetesi-Gaziantep.
9- İzmir’de Kilis’in Sesi-İzmir-2008 Sayı 4.
10- Gerçek Hayat (Haftalık Dergi) İstanbul-2OO5.
11- Kur’an-ı Kerim Meali, Ömer Rıza Doğrul-1951, İstanbul.
12- İlke Gazetesi-Menderes.
13- Faruk ELHAN’ın Mektupları, Ankara 2006-2007.
 
Sitemize Hosgeldiniz..
 








Türk ve Dünya Tarihinde Yaşanan Olaylar
 

DUYURU PANOSU

---Hosgeldiniz---

Kilis Kent Gazetesi , Herkese Hayirli Bayramlar Diler...
---47 YILDIR Kilis"in ,Kilisli"nin Sesiyiz---

Sitene Ekle

 
TV'de Bugün
 
 
Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!
Gazetelinki.com Araba Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol